Genel Basında Çıkan Haberler

 

Akademi gibiler...

Mesut Yar

 

'...Zeynep Özyağcılar; doğuştan dahil olduğu bu oyunculuk akademisinin, ustalarını hiç düş kırıklığına uğratmayan genç yeteneği....'

 

 

Bekleme Salonu - Basın Eleştirileri             

 

25. Genç Günler’in Ardından Kısa Kısa...
Ayşe Müge Gerdan

 

Yiğit Sertdemir’in yazdığı oyunu Tolga Yeter sahneye koymuş. Sahne tasarım Ayhan Doğan’a ait.Bir işyeri, bekleme odası, koridor, asansör ve çalışanlar… Işık tasarımı Fatih M.Haroğlu’na, efektler Yusuf Tuncer’e, müzikler Selim Can Yalçın’a ait. Cengiz Tangör, Zeynep Özyağcılar ve Ertuğrul Postoğlu oynuyor.

İşe alım süreci ve bir bekleme odasında yaşananlar gözler önüne seriliyor. Yaşanan panik, rekabet duygularının insanları nasıl yönlendirdiği sürpriz detaylarla sunuluyor.

İlk gün ikinci izlediğim oyundu ve gayet keyifliydi. Umarım sezonda da izleyebiliriz.

 

Bekleme Salonu

Seçkin Selvi

 

Yiğit Sertdemir'in yazdığı Tolga Yeterin yönettiği 'Bekleme Ssalonu' iş için gelen 3 kişinin bekleme süreci boyunca uygar bir rekabetten ölümcül bir husumete dönüşen ilişkilerini anlatıyor. Tolga Yeterin yorumu doğrultusunda Ayhan Doğanın gerçekleştirdiği sahne tasarımı oyuna perspektif katan ve oyunu 2 boyuttan 3 boyutluluğa taşıyan bir çözüm olmuş. Erginlik sınavını artık hayli geride bırakmış olan Yiğit Sertdemir'in ironik oyun kurgusu, Tolga Yeter'in rasyonel ve analitik yaklaşımıyla başarısını pekiştiriyor.  Şehir Ttiyatroları'nın genç dalga oyuncularından Zeynep Özyağcılar, Cengiz Ttangör ve Ertuğrul Postaoğlu çizdikleri inandırıcı kişiliklerle oynadıkları karakterlere soluk kartıyorlar. Karakterler arasındaki ilişkiyi gerilim ve gevşeme noktalarını incelikle yansıtıyorlar. Oyunun ritmini ve tırmanma grafiğini başarıyla oluşturuyorlar. Tamda burda vurgulamak istediğim bir başka nokta var yeni yorumda sahnenin arka tarafına yerleştirilen bürodaki görevlileri tiyatronun sanatçı kadrosu dışındaki elemanları canlandırıyor ve deneyimli oyuncu rahatlığıyla ekip oyununu bütünlüyor o yüzden Erdoğan Karakuz,  Ramazan Şehzade, Müzeyyen Yılmaz, Habib Ördek ve Mustafa Çolak'ı özellikle kutluyorum.
 

 

Bekleme Salonu - Geç Günlerden Gelen

Dündar İncesu

 

    Tiyatrolarında... Bekleme Salonundan önce “O.B.E.B- Öldün mü Duydun mu ?- 444- Medeniyet Tiyatrosu- Faili Müşterek “adlı oyunları yazarı Yiğit SERTDEMİR. Oyunların.birçoğu çeşitli kurum ve kuruluşlarca ödüle layık görüldü.
 
    Tolga YETER’in yönettiği “ BEKLEME SALONU” 23 Eylül 2003 de yazılmış. 25. Genç Günler buluşmasında sahnelenmiş ve 2009- 2010 sezonunda tekrar seyirci ile buluşuyor.
 
“İstemediğimizi söylemekte özgür müyüz ?”
“Unutmayalım kurallar artık değişti,kuralları sorgulamamız mümkün mü ?”
“Egolarımızı, hırslarımızı bir kenara bırakıp nefes almayı düşünüyor muyuz ?”
“ Sürekli kaybedildiğini bile bile bu oyundan vazgeçmeyerek neden yaşıyoruz ?”

 
    Yanıtlarını bilmediğimiz belki de hiç düşünmediğimiz sorular var çevremizde dolanan. Çünkü; dinleniyoruz. İzleniyoruz ve Susturulduk. Korku İmparatorluğu tüm baskı ve yıldırması ile üstümüze çöreklenmiş. “ Özgürlük feda edilemez “ diyoruz ama artan baskılar, güvenlik bahane edilerek yapılan yasadışı dinlemeler, korku ve özel hayatın uluorta deşifre edilmesi “ BEKLEME SALONU” ndaki bizleri endişeli bir yaşama mahkum etmekte. Toplum olarak kurumlar olarak, adalete olan güvenimizin tam olması gerekmektedir. Yaşanan haksızlıklar karşısında tam bir tarafsızlıkla karar verecek bir adalet mekanizmasının olduğuna inanmamız gerekir “ BEKLEME SALONU” nda.
 
    İş başvurusu için gelen üç kişinin bekleme süreci boyunca uygar bir rekabetten ölümcül bir husumete dönüşen ilişkilerini aktarıyor oyun. İronik oyun kurgusu rasyonel ve analitik yaklaşımlarla pekiştirilip başarılı oluyor.
 
   
Zeynep ÖZYAĞCILAR -Cengiz TANGÖR- Ertuğrul POSTOĞLU çizdikleri kişiliklerle karakterlere soluk katıyorlar.“Karakterler arası gerilim ve gevşeme noktalarındaki nüanslar oyunun ritmini ve tırmanma grafiğinin belkemiği” diyen Seçkin SELVİ’ ye katılıyorum. Ancak Zeynep ÖZYAĞCILAR’ın ilk bölümdeki performansı ile 2. yarıdaki sergilemesi karşılaştırıldığında 2. yarının daha “pik” yaptığı gözden kaçırılmamalı.
 
    "Genç Tiyatro” da hayat sonsuz bir yarış, kabul etmek istiyoruz. Kan –ter içinde yanımızda düşenleri görmüyoruz bile... Bekleme salonundaki bu üç kişide kabul edilmeyi bekliyor. Sadece biri amacına ulaşacak ne pahasına olursa olsun diyen Zeynep ÖZYAĞCILAR’a bunun yanıtını şöyle verebilir miyiz ? Nagehan ERBAŞI’n sözleriyle ; “ Beklentimiz değil, nasıl beklediğimiz önemli olduğu bir dünya “ BEKLEME SALONU” olmalı... Hırslarımız ve unuttuklarımız bir motif gibi işlendiği, “farkındalığın farkına” vardığımız bir dünya olmalı BEKLEME SALONU...

 

Ödül - Basın Eleştirileri                       

 

Ödül

Sadık Aslankara

 

Ödülde yumuşak, içe işleyen ama aynı zamanda uzak duruşlu, ötesinde ağzı sıkılık duygusu yayan, rol yapılandırıcı oyunculuklarıyla Tankut Yıldız ve Zeynep Özyağcılar insanın içini ışıklandırıyor.

 

 

Özyağcılar ve Yıldız ile tanışmakta sakın geç kalmayın: ‘Ödül’

Üstün AKMEN
Evrensel Gazetesi

 

      Kim diyor tiyatronun işlevi bitti, tiyatrolar batıyor diye, kimler diyor bilemiyorum ama şaşarım böyle düşünenlerin akıllarına. Tiyatronun battığı, batacağı falan yok. Bir gereksinimi karşıladığı sürece tiyatro hep olacak, bu böyle biline. Üstelik tiyatro gibi, izleyicisi sadık mı sadık başka sanat dalı yok ki! Peki sorun ne? Sorun, çok sayıda insana ulaşılamıyor olmasında… Sorun, ekonomik nedenlerde… Sorun, büyük kentlerdeki bezdirici trafik karmaşasında… Sorun, tiyatro sahnelerinin kapasitelerinin yeterli olmayışında… İyi salon yok, tamam da ekonomiye yönelik planlamamız da yok. Vazgeçtim ekonomik planlamadan, kültürel planımız yok. Günlük yaşayan bir toplumuz biz. Bu eksikliğimiz, teknik eksikleri doğuruyor. “İyi” olarak nitelendirdiğimiz salonların çoğunda ışıklandırma ve seslendirme altyapısı yeterli değil, kimse aldırmıyor. Devlet, sanatın lambasına ha “püf” dedi, ha “püf” diyecek.

Oyunun konusu
Beline kadar uzun saçlarıyla prenseslere benzeyen Beatrice, bir gökdelenin otuz üçüncü katında “şövalyesini” beklemektedir. Beatrice, kentin her yerine, kendisini etkileyecek, duygulandıracak ve cezbedecek kişiye tatminkâr ödül vaat eden ilanlar asmıştır. Ödül avcısı Jean ise ödülün üç aşamalı koşulunu yerine getirmeye hazırdır. Bu özetin özetinden de pekâlâ anlaşılabileceği gibi “Ödül” keyifli, simgesel motiflere bezenmiş bir oyun. Carole Frechétte, kadın-erkek ilişkilerini mizahi bir dille ele almış, mıncıklamış, eleştiriler getirmiş. Bir anlamda materyalist bir insanla, idealist bir insan karşılaştırması gibi. Ama bu kadarla kalmıyor. Carole Frechétte, karakterleri birbirlerine değmeden teğet geçirmeyi deniyor. Bir kadın ve erkeği, açılamayan penceresi, kilitli kapısı olan bir odada buluşturup ne yapacaklarını dikizliyor. Sonuçta kadın ve erkeğin duygularını, tutku ve çatışmalarını fırtınalı bir biçimde buluşturuyor, hiç bitmeyen ve her zaman ilgi çekecek olan çatışmaları ironik bir tarzla ele alarak izleyiciye karbonat niyetine veriyor. Masalsı aşk özlemi… Varlığımızı gerçek yapanın ne olduğu sorusu… Modern toplumun, tüketim girdabına kapılan insanının içine düştüğü boşluk duygusu… Yapaylıklar… Arayışlar… Ego tatmini için duyguyu parayla bastırma çabası…

Genç oyuncuların başarısı
Oyuncular derken, öncelikle Tankut Yıldız’ın yumuşacık Jean yorumuna değinmeliyim. Tankut Yıldız; var olan olguları, olguların sıralanışını ve olguların birbirleriyle olan dışsal fiziksel ilişkilerini iyi öğrenmiş. Helal olsun! Oyunun olgularını bir yaşam tarzı ve türünden, toplumsal bir durumdan türetmiş, bu nedenle oradan daha derin bir varoluş düzeyine kolayca inebiliyor.
Geçtiğimiz sezon izlediğimiz “Leyla ile Mecnun”da kalabalık kadro arasından cımbızla çekerek mercek altına aldığım Zeynep Özyağcılar ise Beatrice’in kuru malzemesini elbette yönetmenin de yardımıyla yoğurup şaşılacak bir başarı grafiğiyle yaratıcı amaç haline getirmiş. Beatrice’e ruhsal yaşam ve içerik kazandırmış. Teatral olguları ve koşulları ölü öğelerden, yaşayan, yaşam veren öğelere dönüştürmüş. Olgu ve olayların kuru kaydına yaşama şevki aşılamış. Yazar ve yönetmen tarafından önerilen koşulları, canlı bir biçim ve biçem içinde yeniden yaratmış.

 

Ödül

Robert Schild

Şalom Gazetesi

 

'......Diğer bir 'olmazsa, olmaz', Kanadalı yazar Carole Frechette'in kaleminden, gene yeni bir topluluk olan Tiyatro Liman'ın sunduğu 'Ödül'. Sevgiye karşın etik değerleri sorgulayan, iki kişilik çoksağlam bir oyun....'

 

Ödüle Değer Bir Oyun: Ödül

Ahmet Kara

Tiyatro Dünyası

 

'....şu bir gerçek ki,oyun, sezonun mutlaka izlenmesi gereken oyunlarından birisi diye düşünüyorum'



 

Vişne Bahçesi - Basın Eleştirileri                       

 

Vişne Bahçesi

Ayşe Müge Gerdan

 

Anton Çehov klasiklerinden bir oyun Vişne Bahçesi. Belgi Paksoy çevirisiyle Ali Taygun sahneliyor ve benim gittiğim oyunda Ali Taygun çiftlik sahibi Simyonov-Pişçik’i canlandırıyordu. Canan Göknil’in kostüm tasarımı ve Atıl Yalkut’un dekorlarını yaptığı oyun sehir tiyatrolarındaki pek çok oyun gibi perde açık başlıyor…

Ranevskaya rolünde Jülide Kural, kızı Anya rolünde Ceysu Aygen yaşadıkları, Anya’nın çocukluğunun geçtiği çiftlik evine gelmek üzerelerdir.
Çiftlikte yaşayan, evlatlık Varya rolünde Zeynep Özyağcılar göz dolduruyor. Daha önce Leyla ile Mecnun’da da izlemiştim. Yıldıray Şahinler, çiftlik kahyasının tüccar olan oğlu Lopahin rolünde. Emir altında çalışan bir ailenin artık zengin olan oğlu. Ranevskaya ve ağabeyi Gayev (Salih Sarıkaya)’i çifliği imara açmak için ikna turlarında görüyoruz bir de bir türlü Varya’ya evlenme teklif edemezken. Hizmetçi Dunyaşa rolunde Funda Köseoğlu ve yaşına rağmen hala titizlikle efendisini kollayan uşak Firs rolünde Metin Çoban gerçekten başarılı. Üniversite öğrencisi Trofimov rolünde Tolga Yeter, Yaşa rolünde Özgür Efe Özyeşilpınar, Katip Yepihodov rolünde Tankut Yıldız, Anya’nın mürebbiyesi Şarlotta rolünde Süeda Çil var. Her zaman aynı harcamalar, gelirin azaldığını fark etmeyip eski günlerdeki gibi eli açıklık bir süre sonra nelere mal oluyor? Ranevskaya ilişkileri ve harcamaları ile bu dengeyi tutturamıyor. Lopahin’in teklifine hem anılar hemde çevrenin en güzel vişne bahçesi olmasından dolayı sıcak bakmayan aile sonunda satışa gitmekten kurtulamıyor. Lopahin’in aldığına bile kimse sevinemiyor ve herkes şehre geri dönüyor.
Rus toprak aristokrasisinin çözülüşü,eski ve yeni toprak sahiplerinin değişimleri ve birbirleriyle ilişkileri anlatılırken yakın tarihimizde gözler önüne serilmiş oluyor bir anlamda.
Oyunda hem hüzün hem gülümseme iç içe geçerek soyutla somutu bilinçaltında düşünmeye itiyor. Ranevskaya hala eski paralı günlerinde sanıyor kendini, partiler, bol para harcamalar, keza kardeşi de öyle...
Uzun bir aradan sonra Jülide Kural’ı tekrar sahnede görmek güzeldi.

En büyük üzüntüm ise bu oyunu Ümraniye sahnesinde izlemiş olmam.Altıncı sırada olmama rağmen ön ve arka sıradaki seyircilerden de aynı tepkiyi aldım.Ses düzeni yeterli değil ve kimi yerlerde kelimeleri hiç duymuyorsunuz,daha arka sıraları düşünemiyorum bile.Bu durumda tiyatroya gelmek için bir adım atan ama ses düzeni yüzünden uzaklaşan seyirci olmamasını diliyorum.Çünkü oyunu izlerken kopukluklar yaşıyorsunuz.

Emeği geçen herkese teşekkürlerimle…

Leyla ile Mecnun - Basın Eleştirileri                       

 

AKLIN AŞKLA ÖRTÜLMESİNİN ESKİMEYEN ÖYKÜSÜ:

"LEYLA İLE MECNUN"

Üstün AKMEN

    "Aşk acıdır, tatmasını bilene” demişler. Aşk, yaşamın gizlerini her zaman açığa vuruyor, “vuslatın” tozunu attırıyor, sonra da bir ömrü usul usul “elem”lere yatırıyor. Bu gerçeği bilen bilir, bilmeyense ota çoka aval aval bakar elbette. Şairlerin dizelerinde köpüren, deli divane gönülleri delip geçen aşk, sadece ve sadece bilenler içindir, özeldir.
 
KİMDİR BU LEYLA, KİM BU MECNUN
    Bilindiği gibi, Leyla ile Mecnun'un aşkları bir Arap efsanesine dayanmakta. Söylencede Mecnun “mahlas”ıyla şiirler söyleyen Kays ibni Mülevvah adlı bir Arap şairiyle, Leyli (Leyla) adlı bir Arap kızın arasında geçen ve ayrılıkla sona eren bir aşk öyküsüdür anlatılan. Kays ile Leyla, kardeş çocuklarıdır. Küçük yaşta birbirlerini severler. Kays'ın Leyla için söylediği şiirler dillerden dillere dolaşır durur. Leyla'nın babası, adını dillere düşürdüğü için, kızının Kays'la evlenmesini önler ve Leyla'yı başka biriyle evlendirir. Kays da bu üzüntüye dayanamaz ve kendini çöllere atar. Zaman içinde "Deli Mecnun" diye anılmaya başlanacak, ayrılık acısına dayanamayan Leyla kederinden ölecek, Mecnun bunu duyunca onun mezarının başına koşacak ve oracıkta can verecektir.
 
 
ORKESTRA; DANSÇILAR, OYUNCULAR, ŞANCILAR VE ZEYNEP ÖZYAĞCILAR
    Bu arada, gerek Rengim Gökmen yönetiminde kayda giren Cemal Reşit Rey İstanbul Senfoni Orkestrası'nı, gerekse Erdem Çöloğlu yönetimindeki canlı orkestrayı yürekten kutlamak isterim. Diğer taraftan, 90 civarındaki oyuncu, dansçı ve şancıyı ciddiyetlerinden, emeklerinden dolayı keşke olanağım olsa da yanaklarından birer birer öpebilsem. Tenor Caner Akın, o ıpıl sesiyle bu kere de tiyatro seyircisini sarıp sarmalamakta. Soprano Tülay Uyar'ı 2004 Siemens Opera yarışmasında ikincilik ödülünü aldığı günden bu yana izliyorum. Renkli ses yapısıyla hiç kuşkum yok ki esere büyük destek vermekte. Alto Zuhal Yunga da, Mecnun'un Annesi'nde başarıyla buluşuyor. Güzin Özyağcılar'ı, Ergün Işıldar'ı, Metin Çoban'ı kalabalık kadro içinde bir adım öne çıkanlar arasında rahatlıkla sayabilirim. Toron Karacaoğlu Usta'yı yeniden sahnede görmekse, seyirciye gerçekten büyük bir keyif vermekte. Gökçe Eskılıç, Özgül Sağdıç, Berna Anıl, Yasemin Güvenç, Sibel Mutlu, Özge O'Neill, Nurdan Kalınağa,
Zeynep Özyağcılar'dan kurulu Meddahların hepsi birbirinden başarılı da, ben gene de Zeynep Özyağcıların özellikle Leyla'nın ölümü tablosunda beni çok etkilediğini söylemeden duramayacağım. Zeynep Özyağcılar'ın gerek dans, gerekse oyunculuk açısından birbirleriyle başarı yarışındaki “sekiz gencecik fidan” arasında sivrilmesi, bir anlamda tiyatromuzun geleceği açısından seyircinin yüreğine sular serpmekte. Öğrenebildiğim kadarıyla, “Leyla ile Mecnun” Zeynep Özyağcılar'ın ilk profesyonel oyunuymuş. Onun, olası önyargılarının dikenlerini oyun içinde kopartmasını izledim ve sevdim. Leyla'yı elbette yönetmeninin buyrukları doğrultusunda, ama kendi iç gözüyle görerek değerlendirmesiniyse pek beğendim. Ve de kendisini merceğimin altına yerleştirdim.
 
    Bilen bilir elbette. Ben bu tür sözcükleri, bugüne değin çok az genç oyuncu için söyledim.
 

Görkemli bir gösteri "LEYLA İLE MECNUN"

Seçkin Selvi

Milliyet Sanat

 

'.....Bu kadar kalabalık bir grupta sivrilip öne çıkma fırsatı her zaman kolay ele geçmez. 'Leyla ile Mecnun'da bu fırsatı en iyi değerlendiren, fiziği ve sahne üzerindeki varlığıyla kendini kanıtlayan Zeynep Özyağcılar oluyor....'